Bleach RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Mitsuide Takashi
Gotei 1 FukuTaichou
Gotei 1 FukuTaichou
Mitsuide Takashi


Erkek
Mesaj Sayısı : 351
Yaş : 26
Nereden : İzmir
Lakap : East-Kun
Ruh Hali : Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi. 117zjpj
Kayıt tarihi : 08/07/10

Karakter
Zanpakutou: Isuka
Puan:
Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi. Left_bar_bleue85/100Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi. Empty_bar_bleue  (85/100)

Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi. Empty
MesajKonu: Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi.   Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi. Icon_minitimePtsi Ocak 30, 2012 4:49 pm

Gözlerimi açtığımda sırılsıklamdım... Korkunç bir kâbusun pençelerinden zorla kurtulmuştum. Her tarafım çırpınmaktan terlemiştim. Rüyamdan geriye ise hiçbir şey hatırlamıyordum. Tek yaptığım ise kapkaranlık odamın içinde bomboş oturmaktı. Açılmak için kemiklerim çıkarcasına gerindim. Sonra isteksiz bir şekilde kalkıp perdeleri araladım, pencereleri açtım. Oldukça güzel bir ilkbahar havası, dışarısı insanı bezdirmeyecek kadar sıcaktı, hafif bir rüzgâr ve her şeyden önemlisi Dünya'ya kıyasla tertemiz bir hava... Hazırlıklarımı bitirdikten sonra dışarıya attım kendimi. Yapacak hiçbir şeyim olmamasına rağmen evde oturup kendi kasvetimle bugünü lekelemek istememiştim çünkü... Ama düşünmeden edemiyordum. Ne zaman? Ne zaman beni o kahrolası kabul edecekti?


Birkaç ay önce Gotei 1'in fuku-taichou açıklığı üzerine yüksek kişiler tarafından önerilmiştim. Aslında ilk başlarda bunu hiç istemedim çünkü Gotei 1 demek Soul Society'nin merkezi demekti. Her şeyin odağında olmaktan nefret ederim, kimseden bir şey beklemem kimsenin de bende bir şey beklemesini istemem bu yüzden oldukça tenhalarda kaldım... Kimselerin dikkatini üzerime almadan ama başvurmuştum çünkü ilgimi çekti her şeyin merkezinde olan kişi... Gotei 1'in taichousu bütün shinigamilerin başında olan kişi. Böyle diyorum çünkü belirli kişiler hariç onun kim olduğunu kimseler bilmiyor ne adı ne silueti ne de cinsiyeti. Her şeyi ile tam bir gizemli adamdı? Adam diyorum çünkü böyle bir şey kadınların becerebilme imkânı yoktu ya? Nasıl becerebildi? Her şey başında olmak ama sanki hiç ortada olmak... İlk başlarda ona hayranlık duymuştum sanırım fazla erken davrandım. Şu an ise ona aşırı kıl kapıyorum gizemli olduğu kadar inatçı ve tembel biri... Kaç ay olmuştu ama hala başvuru forumunu okumadığına bile eminim! Ama ondan öğreneceğim çok şey olmalı karanlığın kendiyle bütün olmuş bu kişiden...

Bir an irkildim, büyük bir gürültü geldi. Bir shinigami topluluğu vardı. Oldukça meraklı bir insan olmalıyım diye geçirdim içimden bir yandan da küçük grubun yanına yaklaşırken. Kuru kalabalığı geçince farkına vardım. Saçma bir dövüştü yine iki shinigami dövüşüyordu. Dövüşmüş desem doğru daha mantıklı olurdu çünkü biri yerde kanlar içinde yatıyordu... İlgimi çekmemişti tam çekip gidecektim ki dona kaldım. Onun olduğunu fark etmemiştim ta ki yüzünü bizlere doğru dönünceye kadar. Derken uzaktan gürültüler geliyordu... "Hasta çok ağır yaralıymış" diye haykırışını duydum birinin Gotei 4 ekibi olmalıydı. Ana konudan saptığımı fark ettiğimi anlayana kadar. Önümü döndüğümde ise o çoktan gitmişti... Havaya karışıp rüzgâr ile yok olmuştu adeta hiç bir şey fark edememiştim. Güneşli, serin bir ilkbahar günü onu görüşümle benim için bitmişti. Eski anılarım canlanmıştı... Bana neden yaşadığımı hatırlatan o anılar. Onları unutalı uzun zaman olmuştu... Kendimi direk eve attım perdeleri kapattım kendimi dışarıdan beni rahat bırakması için umutsuzluk ve karanlık dolu gölgelere gömdüm kendimi...

Bu olayı yaşalı oldukça uzun zaman olmuştu... Ben shinigami olmadan önce... O zamanlar daha basit bir ruhtum... Rukongai'nin sefilliği içinde kavrulan sıradan bir ruhtum sadece... Hayatın ve ölümün verdiği umutsuzluk tarafından tamamen kukla edilmiştim. Nereye gittiğimi bilemiyordum, neden yürüğümü de sadece yapmam gerek gibi hissediyordum. Eğer yapmazsam tüm hayatım ve anılarım içimi parçalayarak dışarı çıkacaklardı sanki adımlarımın hızlandığı ve dudaklarımı tüm kahrımı acıyla bastırmak istercesine ısırdığımı fark ettim, birkaç adım sonra görüntüm karardı... Dengem bozulmuştu, ne olduğunu anlayamamıştım. Gözlerimi açtığımda yerde yatıyordum, birine büyük şiddetle çarptığımı hissettim. Yukarı baktığımda öbür hayatımın da sona erdiğini fark ettim serseri tipli bir shinigamiye çarpmıştım... O zamanlar tabii shinigaminin ne olduğunu bilmiyordum. Herkesin gözleri bizdeydi. Ve hepsinde aynı bakış hepsi bana "Zavallı şey" diye acıyordu. Lanet okudum hepsine... Gözlerine baktığımda hepsi yaptığı işe devam etti... Pislik içinde boğulmaya. Bütün bunar kafamda dönerken Shinigami "Bana bak lan lanet pislik nereye baktığının farkında mısın ha? Bok çuvalı öldüreyim mi ha seni şimdi?" diye tükürükleri ve ruhunun tüm karanlığı ile yüzüme doğru haykırdı. "Niye cevap vermiyorsun lan?!" diye devam etti. Oysaki ben susmuyordum gözlerim her şeyi açıklıyordu... Tüm acılarımı anlatıyordu içime atarak kendimi zehirlediğim tüm hırsım ve öfkem gözlerimden ve kalbimden taşıyordu adeta... Ağzımı açarsan patlayacaktım sanki o yüzden sadece yutkunmakla yetindim. Ama neredeyse boğuluyordum günlerdir yemek geçmeyen sefil boğazım tıkandı tüm duygularımla... Kalbim artık dayanamıyordu daha fazlasına... Kabul etmiyordu haykırıyordu, ağlıyordu çocukçasına korkuyordu ama ölümden değil ama şu an gözlerime bakan dürzüden değil, pes etmekten korkuyordu... Artık umursadığı insanları görememekten korkuyordu ama o an beynim konuştu... "Pes etmeyip ne yapacaksın?, Bu bok çukurunda çırpınarak daha fazla bu pisliğe mi gömüleceksin? Umursadığın insanlar mı? Neden umursadın ki onları? Neden değer verdin insanlara? Beni dinlemedin... Peki, şimdi soruyorum sen bir grup serseri tarafından öldürülürken onlar ise hiçbir şey yapmadan çekip gitti. Oysaki sen beni dinlemeyecek kadar aptaldın... Bak o değer verdiğin insanlar hala yanında sen yine öldürecekken çok değer verdiğin o insanlar nerede ha? Hiçbiri umursamıyor seni... Onların gözünde hiçbir şeysin yoktun ve olmayacaksın da burada bir hiç gibi yok olacaksın. Kimse senin adını bile anmayacak, tütün yakmayacak, ağlamayacak." Bu cümleleri kalbim kaldıramadı gözlerimden çeşme gibi yaş akar olmuştu. "Böyle bir şeyi istemiyorum." diye haykırdım sessizce kalbimin derinliklerinden lanetlenmiş ruhumu yarıp geçmesi için ama olmadı... Ağzımdan bir kimsenin duyamayacağı kadar sessiz çıktı sert bir rüzgârda alıp götürdü kalan son umudumu. Karşımda bir eli yakamda olan adam yeniden açtı ağzını "Haa?! Ağlıyor musun? Ne kadarda acınası hayatın için yalvar çöp parçası o zaman affederim seni" dedi. Ben ise kendimle mücadelem ile o kadar meşguldüm ki duyamadım bile. Adam iyice deliye döndü "Ha?! İlk önce ağlıyorsun ben ise seni affedebileceğimi söylüyorum ama umursamıyorsun bile ha o zaman geber pislik." diyip kılıcına davrandığında önümde birden biri belirdi. Sanki umudumu çalan rüzgâr bana acımıştı ki bana bu kişi getirmişti geriye... Aynı bana sataşan adam gibi giyinmiş bir kadın bir şeyler fısıldadı o alçak rüzgâra bir anda bir patırtı ve çığlıklar bana sataşan kişi o an yerdeki pisliğin içinde kendi salyası ve çığlıkları ile boğuluyordu. O anda bir şey kolumu kaptı ve beni yerde sürükledi. Teşekkür etmek isterdim ona ama fırsatım olmamıştı. Biz köşeyi dönmeden önce bana bakıp gülümsediğini görebildim. Son görüşümdü belki de onu ama hafızama kazınmıştı yüzü. En son kendimi bir evin içinde zar zor nefes alırken buldum. Beni tutup sürükleyen kişi siyahlara bürünmüş biriydi. Benden biraz kısaydı ama boyunu tahmin edemedim hiçbir şey ayırt edemiyordum o an. Üzerindeki siyah örtüyü çıkardı. Arkasından yaşlı bir adam çıkmıştı. Bana baktı, vücudumu ellemeye ve gözlemeye başladı. Sonra durdu ve yüzüme bakıp "Yaran yok ha? Bak bu iyi oldu işte" dedi suratında koca bir gülümseme ile bir nevi eritti kalbimin etrafındaki kara duvarı. O zaman bir şeyler daha net olmaya başladı benim için. Ama benim aklımda tek şey o kadındı. Sımsıkı tuttum omuzlarından ihtiyarı bağırdım avazım çıktığı kadarı ile "Hey ihtiyar kimdi o kadın? Neyin nesiydi?"
İhtiyar ise şaşkın şaşkın bana baktı. "Sakin ol evlat." dedi ve duraksadı yaşlılıktan dolayı buruşmuş elleri ile kirden kül rengine dönmüş sakallarını kaşıdı. Ve devam etti "Şey shinigami olduğu kesin... Ama hangi takımın şeysidir bilemeyeceğim orasını.". Ve sonra yine o koca gülümsemesini takınırken "Ama oldukça iyi biriydi ha sana yardım etti. Şimdikilerin arasında kalan oldukça nadir bir tanesi." dedi. Ben ise kalbimde oluşan kıskançlığı bastırmaya çalışıyordum. Yerdeki bir şeyin üzerine yığıldım. "Nasıl becerebiliyorsun bu umutsuzluğun arasında hiçbir şey yokmuş gibi?". O da yanıma çöktü. Bana doğru yaklaştırdı suratını, parmağını kalbime doğru bastırarak "Bu dünyada bir gıdım bile umut kalmışsa uğrunda savaşılacak veya gülümsenecek şey de vardır evlat. Ancak baktın etrafın karanlık, kalbin pes etmiş o zaman yapman gereken şey aklını kaybetmeden hemen önce kalbinde küçücük bir umut biriktirip bunu korumak ve gülümsemektir. Bu sana acı verecektir, bu acı ise daha fazla karanlık ama bir gün gelecek göreceksin o kalbinde tuttuğun küçücük ışık başkasında da belirivermiş. O zaman içindeki ışık büyüyecektir. O zaman ise daha büyük bir şekilde gülümsemektir. Sonra fark etmeyeceksin ama etrafın insanlarla çevrilmiş. Bir arada duruyorsunuzdur. Ve kocaman bir ışık oluşturmuşsunuzdur. Sonra kalbini dinleyeceksin bir bakmışsın tüm kara düşüncelerin tüm acıların, kederlerin yok olmuş." ben ise söyleyecek bir laf bulamamıştım. Sonrasında bu ihtiyarla yaşamıştım ve bir an fark etmiştim ki o küçük ışık benim kalbimde de vardı. Mutlu olmuştum uzun zamandan sonra, gülümsüyordum. Acı doluydu ama mutluluk vericiydi. Sonrasında shinigamiler hakkında konuştuk. Konuşurken ihtiyarın gözleri umut doluydu. Bana baktı ve bir çocuk gibi çığlık attı "KAHRAMANLAR?!" diye. Ben ise bundan şüphe duymuştum ama o kadını düşününce sanırım bu doğruydu. Ama ihtiyara baktığımda yüzündeki mutluluk yerini huzura bırakmıştı. Yüzünü eğdi ve "Ama artık hepsi değersiz bir çöp parçası." dedi. Bu yüzünü o ana kadar görmemiştim ama umudum yerindeydi. "Belki de" dedim ve devam ettim aynı ihtiyar gibi büyük bir gülümseme ile "Ama merak etme ihtiyar ben de bir shinigami olacağım. Ve onlara kalbimizdeki ışığı tattıracağım." dedim. Bunun onu neşelendireceğini düşünmüştüm. Ama ihtiyar bana yaşlarla dolmuş gözleriyle ile bakıyordu. "N-Neşelensene be buruşmuş torba" dedim. O ise gözlerinden süzülmüş gözyaşları sakallarının arasında süzülürken "Üzülmüyorum lan hıyar! Mutluyum, mutluyum çünkü bunca zamandır içimi kanatan ışığım sonunda yaralarımı sarmaya başladı." dedi. Ve çocuk gibi ağlamaya devam etti. Karanlığın içindeki o evde avazı çıktığı kadar ağladı, bunca yıldır içinde sakladığı hislerini dışarıya vurmuş gibiydi ama bir gün ayrılık vakti gelmişti. Shinigami akademisine girmiştim. Evden çıkarken arkamdan sessizce izliyordu. Ben düşünmeden ona sarılmıştım. "İkimizin dileğini gerçekleştirmeye gidiyorum ihtiyar" diye fısıldadım. Ben tam uzaklaşırken arkamdan "Başarısız olursan seni asla evime almam bilesin" diye bağırdı. Onu mezun olana kadar son görüşümdü. Mezun olduktan sonra direk eve geldim. Kapıyı çalmıştım ama kimse açmamıştı. Sonra kapının açık olduğunu fark ettim. İçeri girdiğimde yaşlı biri yerde yatıyordu. İhtiyar olduğunu anlamıştım ama ona hiç benzemiyordu. Çok azla kilo vermişti ve aşırı yaşlanmıştı. Gözlerini açıp bana doğru baktı, derin bir nefes aldı ve "Takashi? Sen mi geldin? Dileğimizi yerine getirdin mi?" dedi yavaş bir biçimde. Benim içimi ise hüzün kaplamıştı. Zor bir şekilde yutkundum ve ağlamaklı bir ses ile "H-Hayır ihtiyar ama başladım. Bekle göreceksin tüm Seireitei gaz lambası gibi Rukongai'deki tüm karanlığı dağıtacak." dedim. Yine ağır bir şekilde konuştu "Gaz lambası mı? Olmaz." dedi. "Gaz lambası çok küçük Takashi. Kocaman bir güneş yapmalısın." diye ekledi. "Yapacağım bekle, bekle ve gör." diye çıkıştım. Bir yandan da ellerini sıkıca kavramıştım. İhtiyar ilk tanışmamızdaki gibi bir gülümseme ile baktı bana ve "Bekleyemem Takashi. Benim zamanım doldu. İlk karşılaştığımız gün sana dediğim şeyleri hatırlıyorsundur... Takashi sen benim kalbimdeki tüm karanlığı zaten erittin. Benim için hiç sahip olmadığım bir oğul oldun. Takashi şimdi senden bir şey daha isteyeceğim. Kalbimde parlattığın bu ışığı da al ve yapacağın güneşe koy olur mu?" dedi. O an da yok olmaya başlamıştı. Benim gözlerim sonuna kadar yaşlarla dolmuştu. Ona kötü bir son görüntü veremezdim. O yüzden güldüm ama engel olamadım gözyaşlarım çoktan yanaklarımdan süzülüyordu. O gün son kez ağladığım gündü. Ondan sonra hiç ağlamamıştım ama shinigami olma amacımı unutmuştum. Bunların hepsini kalbime gömmüştüm ama daha fazla tutamadım.

Uyandığımda çoktan sabah olmuştu. Gözlerim ağrıyordu uykusuzluktan... Hiçbir şey ile ilgilenmedim sadece giyinip çıktım. Rukongai'nin tümünü görebilen yüksek bir tepe. İhtiyarın en sevdiği yerdi burası. Buraya çıkar anıları ile sarhoş olur önce tim insanlara küfreder sonra ailesinden bahsederdi. Bana sahip olduğu karısı ve kızından her gece aynı şeyi anlatırdı ama ben hiç sıkılmazdım. Her seferinde yeniden dinler gibi dinlerdim. Tepeye çıkabilmiştim sonunda. Oraya kendimi savunmam için verdiği kendi eliyle yaptığı bir sopa vardı. Onu tepenin en iyi noktasına diktim altına ise sake bıraktım. Uzun zamandır içmek istediğini ama içemediğinden yakınırdı bana. Ve söylemeden edemedim "İhtiyar hadi şu pisliklere bizim ışığımızı gösterelim." dedim. Ama önce Gotei 1'e kabul edilmek ve onu aramak vardı...


Out: Bu rp ece ile tanışmamızı anlatan bir rp. Bu arada ne ışıkmış be parlaya parlaya bitmedi asdasd:D Neyse top sende ece .-.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://animeturkiye.forummum.com
 
Seireitei'deki bir işsizsin kalbine gömdüğü geçmişi.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bleach RPG :: Soul Society :: Seireitei-
Buraya geçin: