Kusursuzdu… Yumuşacık dudaklar, sevdiğinin o eşsiz vücudu… O vücut onundu, evet… Ellerini onun pürüzsüz ve soğuk göğsünde gezdirirken minik bir tebessüm vardı incecik dudaklarında. Az önce yaşanılanları düşünüyordu ve arsızca gülümsüyordu. Minik bir şarkı mırıldanmaya başlamıştı erkeği onun dudaklarını vahşice öpmeden önce. Cidden bu adam olmadan Alice bir hiçti. Yani öyle hissediyordu. Bu vahşi haz, onu cennetin tepelerine çıkarıyordu ve bu adam olmasaydı asla yaşayamazdı bu hissi. Bundan neredeyse emindi ve bu düşünceye iyice tutunarak onu daha istekli bir şekilde öpmeye devam etti.
Ah, bu adamı ölesiye istiyordu! Onu yavaşça kendisine doğru çekerken yatak ucundaki saat sinir bozucu bir şekilde ötmeye başlamıştı. Dudaklarını onun dudaklarından zor ayırsa da artık kalkmalı ve işe gitmeliydi, sonuçta görev onu bekliyordu. Yavaşça kalktı yataktan arkasında şaşkın bakışlarla bakan erkeğini bırakarak. Üzerine ince bir gecelik geçirdi, sonuçta üstünü değiştirecekti. Yavaş adımlarla banyoya ilerlerken uykusuzluğun verdiği sersemlikle birkaç kez tökezledi. En sonuncusunda Seth onu tutmasaydı yeri öpmek üzereydi. Kafasını salladıktan sonra sevgilisinin yanağına tatlı bir öpücük kondurdu ve anında karşılığını aldı. Az kalsın yere düşüyorlardı ve bu ikisinin umrunda değildi. Amaçları birbirlerine sonsuza kadar sahip olmaktı.
Evet, olabilirlerdi, tabii örgüt tarafından öldürülmezlerse. Ama pek de umurlarında değilmiş gibi gözüküyordu şu an için. Sadece kum rengi halını üzerinde yaşadıkları umurlarındaydı herhalde. Ama sonunda saat tekrar sinirli sinirli çalmaya başlayınca artık tamamen uyanmanın vaktinin geldiğini fark ettiler. Alice yerden kalkmaya çalışırken sendeliyordu. Bu da Seth’in kahkahalarla gülmesine neden oluyordu. Bu Alice’yi biraz sinir etse de sonradan o da gülmeye başlamıştı. Çünkü suç Seth’indi, varlığıyla onu sarhoş etmişti. Ayağa kalkamayacağını anlayınca pes ederek yere uzandı. Tekrar yapmak istiyordu, tekrar onun vücudunu kendi sıcak vücudunun üzerinde hissetmek, teninin cayır cayır yandığını düşünmek istiyordu…
Ama istediğini elde edemedi. Seth minik bir tebessümle onu kaldırdı ve yavaşça yatağın üzerine koyduktan sonra kâğıtları uçuracak bir hızla banyoya girdi. Arkasından aptal aptal bakan Alice pembe saçlarıyla oynadı biraz. Ardından yatağın başındaki saate baktı, henüz yarım saat geçmişti uyanmasının üzerinden. Aslında hiç uyumamıştı gece, uyuyamamıştı. Kim yanında bu kadar güzel bir vücudun olduğunu bilip de onunla oynamak istemezdi ki? Saçlarını kaşıdı ve sonradan onları tepeden topladı. Biraz oturduktan sonra ayağa kalkma ihtiyacı duydu nedense. Sendelemiyordu, bu iyiydi ama aynaya bakınca fark ettiği şu gözlerinin altındaki mor halkalara ne demeliydi? Aslında azar işitmekten değil, görünümünün lekelenmesinden korkuyordu. Sonuçta örgütte bir unvan aldıysanız onu korumalıydınız ve Alice ‘’Seksi Avcı’’ unvanını korumayı istiyordu. Bugün istemiyordu ama.
O sadece bir günlük izin almak ve oyun oynamak istiyordu sevgilisiyle, yani yeni nişanlısıyla. Ama olmazdı ve iki gündür yediği azarı yine işitmek istemiyordu. Hızla giysi dolabına yöneldi ve ilk gördüğü şeyleri biraz ilerdeki yatağın üzerine fırlattı. Dolabın kapaklarını hızla kapatıp yatağa döndüğünde iyi bir seçim yaptığını fark etti; bacaklarına yapışan bir kot şort, üzerine de Nike’den binlerce aldığı siyah atletlerden biri. Bunları üzerine geçirdikten sonra ayaklarına baldırlarına kadar uzanan işlemeli çoraplarını çekti. Ayaklarına siyah uzun çizmeleri, bileğine bir haberleşme cihazı ve kulağına takılmış mini hoparlörü... İşte hazırdı, ama şu kapıdan çıkıp gitmeyi hiç istemiyordu. Yatağa oturup başını ellerinin arasına aldı.
Seth’in onu havalara uçurmasını, onunla parkta elele dolaşmasını istiyordu. Ama olmuyordu, ailesinin yaptığı işe devam etmek zorundaydı. Ama evlenince ne olacaktı peki? Seth sıradan meslek olan doktorluğu yaparken, o çılgınca Zincir’lerin peşinden mi koşacaktı? Ya bebek olursa ne halt yiyecekti; Seth’i elinde biberonla düşünemiyordu bile… Başını yavaşça kaldırdı, şimdiden bunları düşünmek çok aptalcaydı. Gözleri odanın içinde turladı. Duvarın ortasındaki iki kişilik yatak, sadece Alice’nin tarafındaki komodin ve üzerinde o mutlu anı bozan lanet olası saat. Yatağın hemen karşısında bol çekmeceleri olan devasa giysi dolabı, sağ tarafında evebeyn banyosu ve banyonun ilersindeki dev kitaplığın önünde ortasında minik bir sehpa olan karşılıklı koltuklar vardı. Ayrıca giysi dolabının diğer yanında, nerdeyse camın kenarında, bulunan makyaj masası ve odanın kapısının yanındaki piyano… Sıradan bir yatak odasıydı Alice’e göre.
Saate tekrar baktı, lanet olsun artık gitmeliydi. Şehir merkezine yakın bir yerde olan örgüte varmak için koşarak gitmek zorundaydı. Çünkü arabayla giderse yine geç kalmış olacaktı. İstemeye istemeye de olsa yataktan kalktı. Zor geliyordu elbet insana sevdiğinden ayrı düşmesi ama Alice böyle bir şeyin neden onu bu kadar yıprattığını anlamıyordu. Daha önce de ayrı kalmıştı ama hiç bu kadar üzülmemişti açıkçası. Kitaplığın oraya gitti ve sakladığı kılıcı ve Sig Sauer 3000 tüfeğini aldı ve kapının kenarına yasladı onları. Seth biliyordu her şeyi ama o yine de bunları görmesinden hoşlanmıyordu.
Odaya tekrar girdiğinde Seth banyodan çıkmış, ensesine gelen kahverengi saçlarını kuruluyordu. Ne zaman onu böyle üstsüz görse nutku tutuluyor, ona daha da çok aşık oluyordu sanki şimdiki duyguları yetmezmiş gibi... Kapının kapandığını duyunca Seth, gizemli bir mavisi olan gözlerini ona çevirdi ve belirsiz bir tebessümle ona baktı. Minik bir sırıtmayla yanına vardı Alice ve onun duştan sonra ısınmış vücudunu okşadı nazikçe. Ardından soğuk dudaklarıyla omzuna kondurduğu bir öpücükten sonra erkeğin irkildiğini fark edince gülümsemesi iyice büyüdü. Bu his onun da hoşuna gidiyordu ve biliyordu ki bu hazla oldukça fazla Zincir avlayacaktı. Eve geldiğinde o zaferin okşadığı yorgunluğu yumuşak elleriyle sevgilisi okşayacaktı… Gülümseyip başını kaldırdığında Seth’in yumuşak dudaklarının onun boynuna gittiğini fark etti. Yine yapacaktı, biliyordu bunu yaşamak için yaptığını. Gözlerini yavaşça kapayıp kendini onun kollarına bırakıp beklemeye başladı. İkisi de ruhlarından başka birbirlerinin kanlarına âşıktı. Zaten bu sayede tanışmışlardı.
Boynuna batırılan iki sivri diş, onun yay gibi gerilmesine neden oldu. Kanın boynundan yavaşça aşağı aktığını hissediyordu. Canı çok acımıştı ama umrunda değildi. Çünkü aynı şeyleri o da ona yapıyordu. Her ne kadar bunu yaptığı için kendisinden ölesiye nefret etse de… Ama yaşamak ve var olmak için bunu yapmalıydı, zorundaydı buna. Nasıl bir insan susuz yaşayamazsa onlar da kansız yaşayamazlardı. Bunu yapmak istemiyordu ama yapmak zorundaydı. Hayatın acımasız kuralları vardı ve bu kurallar Alice’yi ölesiye rahatsız etmeyi başarıyordu. Keşke bunu yapmadan yaşasalardı ama… Kanın damarlarından hızla çekildiğini, gücünü azaldığını hissediyordu ama ona durması için de yalvarmıyordu. Kalp atışlarını kulaklarında duyuyordu, acıdan kıvranıyordu ama herhangi bir ses çıkaramıyordu dudaklarının arasından. Ne kadar değişikti ama. Belki de bir bahane bulmuştu bugün gitmemek için. Bu gerçekten iyi bir fikirdi. Ama sonra birden durdu. O sivri dişlerin yavaşça sürtünerek deliklerden çıkmasıyla yara hızla kapanmaya başladı ama Alice hala orada olduklarını zannediyordu.
Gözleri yavaş yavaş kapanıyor, vücudunun kontrolünü kaybediyordu. Kendisini hastalıklı hissediyordu, yorgundu. Sanki 52 saat boyunca uyumadığı zamanlardaki gibi hissediyordu kendini. Seth’in elleri arasındayken ve o kan rengi gözlere bakarken kendisini iyice ona bıraktı. Dayanamayacaktı, zaten hep böyle oluyordu. Ama bu daha değişik gelmişti Alice’e. Belki de ona arzusunun artmasıyla ilgiliydi. Yavaşça yatağa yatırıldığını ve soğuk anlına konulan şehvetli bir öpücüğü hisseti önce. Ardından da erkeğinin ılık nefesini hisseti göğsünde… Minik bir öpücük konduran nazik dudakların sahibi sonrasında öptüğü yere bir gül koyduktan sonra odadan hızla çıktı. Gözlerini zorla arayabilmişti; az önce göğsünün üzerine bırakılan kırmızı güle baktı, tıpkı kendisi gibi solgundu. Gülün gövdesini hafifçe sıktı ve anında dikenler minik delikler oluşturdu. Parmaklarından yavaşça süzülen kanı görünce dudaklarının kenarında garip bir gülümseme oluştu nedense. Gülün yapraklarını nazikçe okşadı. Gözlerini kapamadan önce dudaklarından döküldü kelimeler…
‘’Gülleri severim, aşkım…’’